Wednesday, August 29, 2012

Hayat, Senin AMK! #2




Cuma akşamı iftar vakti abim babamı aradı. Gece yanımda o kaldığı için sabah eve gidince yatmış uyumuş. İftar vakti de yemek için kalkmış. Yemek yok, her yer karanlık. Sadece içeriden televizyon sesi ve ışığı geliyor. İçeri gidiyor. Annem televizyonun karşısında öylece yatıyor. Bedeni mosmor olmuş. Hemen babamı arıyor. Babam panik içinde ambulansı ara diye haykırıyor. Kapatıp kendi arıyor. Sonra ben gidiyorum diyor. Baba nasıl araba süreceksin diyorum, tansiyonun var senin. Giderim ben deyip gözü yaşlı odadan çıkıyor. O an daha anlıyorum her şeyin bittiğini.














Aradan yarım saat geçiyor, abimi arıyorum açmıyor, yengemi arıyorum açmıyor. Evi arıyorum sonunda halam çıkıyor iyi diyor ama ben konuşamayıp telefonu kapatıyorum. Ama hiç de iyiymiş gibi gelmiyor bana. Sonra ambulans sesi duyuyorum, acaba hastaneye mi getirdiler diye düşünüyorum. O an yatağımdan kalkıp acile inmek bile geçiyor aklımdan. Bir süre sonra babamı arıyorum. O kadar saat geçmiş olmasına rağmen daha yarı yolda olduğunu söylüyor. Ya yalan söylüyorlar bana ya da geri hastaneye geliyorlar diye düşünüyorum. Sonra tekrar babam arıyor, eniştemin gelip beni hastaneden çıkaracağını söylüyor. İşte o an yıkıldığım an oluyor. Annem yaşıyor olsa beni o hastaneden çıkarmaya gelmezlerdi.














Sonra kuzenim arıyor. Haberin oldu mu diye soruyor. Söylemediler ama ben biliyorum  diyorum. Beni çıkarın hastaneden diyorum. Hemen gelip eve yola çıkıyoruz. Kapının önü akrabalarla dolmuş bile. İçeriden ağlama sesleri yükseliyor. Babama sarılıyorum, gözleri zaten kızarmış. Beni görünce daha da bırakıyor kendini. İçeri giriyorum, abim, halam mutfakta ağlıyorlar. Abime sarılıyorum. Sonra halama okkalı bir tokat atasım geliyor içimden. Sen bana nasıl yalan söylersin diye. Sen neyin haberini kimden saklıyorsun? Sen kimsin? Annem o benim, ne hakkın var bana yalan söylemeye? Nereye kadar saklayacaksın ya da? Yüzüne bile bakmadan içeri yöneliyorum.














Yere boylu boyunca uzatmışlar. İki tane kadın kefenini kesiyorlar. Oturuyorum başına. Ah anne diyorum, sen, dün babamları şikayet ettim diye gelip hastanede bana bakacaktın diyorum. O kadar iyileşmiştin, ne yaptın şimdi böyle? O kadar acı çektin, bir kere de ağzını açıp isyan etmedin. Tam iyileşiyorken mükafatın bu mu olacaktı?














Bakacak mısın, açalım mı diye soruyorlar. Hayır diyorum. Israr ediyorlar, sonra bakmadım diye pişman olursun diyorlar. Ben annemi böyle hatırlamak istemiyorum diye bağırıyorum. Sonra gidiyorlar başımdan. Diğer odada kanepenin üstüne atıyorum kendimi. Hala halsizim, beş gündür boğazımdan bir şey geçmemiş. Günün 18 saati uyumakla geçtiğinden sızıp kalıyorum orada.


Sabah 8 buçukta gözümü açıyorum. Yattığım yerden kalkamıyorum bir türlü. Çok geçmeden hoca sela getirmeye başlıyor. Camiye yakın olduğundan evin içinde çınlıyor sesler. Ya da benim beynimde devleşiyor. Dinsiz biri olmama rağmen nasıl da yakıyor içimi o kelimeler. Nasıl acı...


İnsanlar doluşmaya başlıyor eve. İnsanların baş sağlığı dilemesi değil de sevdiğim kişilerin de ağlıyor olması beni daha da ağlatıyor. Uzaktan akraba halam geliyor. Eşini geçen yıl akciğer kanserinden kaybetmişti. Ne acılar çekti adam. O da başta iyileşmişti ama sonradan kötüleşti. Halama soruyorum hani iyileşmişti hala, neden böyle oldu diye. Cevabı daha da acıtıyor içimi: hep iyileştiler sandık halam.


Cenaze yıkama aracı geliyor. İçeriden çıkarıp araca götürüyorlar. Birazdan tabuta koyacakları battaniyeyi istiyorlar. Annem kaç kere göstermişti bana bu battaniyeyi kullanacaksınız diye. Ölümünün bu kadar yakın olacağı içine mi doğuyordu acaba? Bir türlü bulamıyorlar ama o battaniyeyi. Ben girip arıyorum, ama bir ara ne aradığımı bile unutuyorum. Başka bir battaniye buluyorlar, babam buydu diyor. Ben o olmadığını, annemin defalarca gösterdiğini biliyorum ama bulamayınca bir şey de diyemiyorum. Çok sonradan bulup getiriyorlar ama çoktan tabuta yerleştirilmiş oluyor. Ismarladığın en küçük şeyi bile başaramadım anne.


Dört kolluyu koşarcasına camiye götürülüyor. Namaz kılınıyor, mezarlığa gidiyoruz. Çıkarıp tabuttan mezara yerleştiriyorlar. Yerleştirdikten sonra üzerine tahta ve naylon ile kapatıyorlar. O sıra biri beni arkaya çekmeye çalışıyor. Elimdeki kürekle dalasım geliyor. Neyin kafasındasınız siz? Sonra başlıyorlar toprak atmaya. Toz dumana karışıyor. Neden bu acele? Dakikalar içinde kapatılıyor bile. Geride gözü yaşlı biz kalıyoruz.


Bu şarkıyı çok severdin sen anne. Şimdi 15 gündür ben sana söylüyorum bunu: "Bak bugün de akşam oldu, neredesin ay yüzlüm?"













No comments:

Post a Comment